Her şeyi biliyorsun. Araştırdın, plan yaptın, olasılıkları düşündün.
Ama sıra harekete gelince, beynin frene basıyor.
Ve sen hâlâ beklerken, senden çok daha az bilgiye sahip biri çoktan başlamış, ilerliyor.
Bu sahne tanıdık mı?
Bu sadece gözlem değil, bizzat yaşadığım bir çıkmaz. YouTube’da binlerce aboneye ulaştıktan sonra bile, beynimin kendi zekâmı bana karşı kullandığına defalarca şahit oldum. “Erteledim” diyordum ama aslında yaşadığım şey sadece erteleme değildi. Daha derinde bir şey vardı: analiz felci.
Zekâ Bazen Ayak Bağı Olabilir
Zeki insanların takılıp kalması garip ama gerçek.
Çünkü yüksek zekâ genelde yüksek farkındalıkla birlikte gelir.
Ne kadar zekiyseniz, o kadar çok “bilmediğiniz şeyin” farkına varırsınız.
Bu da Sokrates’in “Tek bildiğim, hiçbir şey bilmediğimdir” sözünü doğrular.
Bir konuda gerçekten bilgi sahibi oldukça, aslında ne kadar az şey bildiğinizi fark edersiniz…
Ve bu farkındalık, sizi adım atmaktan alıkoyar.
Öte yandan, daha az bilgiye sahip biri bu “bilgi boşluklarını” görmez.
Ve cesurca adım atar.
Kimi zaman bu cesaret “dayanaksız özgüvenden” gelir, ama işe yarar.
15 yaşındayken YouTube’a başladığımda hiçbir fikrim yoktu neyin nasıl yapılacağına dair.
Ama kendime “neden olmasın?” dedim, başladım.
Bugün her şeyi daha iyi biliyorum ama daha çok düşünüyorum.
İşte zekânın tuzağı bu: analiz ettikçe adım atamaz hale geliyorsun.
Dünya Bilgiyi Değil, Eylemi Ödüllendirir
Bilmek başka, yapmak bambaşka bir şey.
Beynimiz binlerce yıl önce bizi aslanlardan korumak için temkinli davranmaya programlandı.
Ama artık aslan yok.
Bizi tehdit eden şey, hata yapma korkusu.
Okuldayken bilgi işe yarar; ama gerçek hayatta değer, ürettiğin şeyle ölçülür.
Kimse “ne kadar bildiğini” değil, “ne ortaya koyduğunu” sorar.
Bu yüzden sıradan bir planı uygulamak, mükemmel planı beklemekten her zaman iyidir.
Çoğu insan analiz tuzağında takılı kalırken, sadece “başlamak” bile seni öne geçirir.
“My First Million” podcast’inde anlatılan hikâyeler bunun kanıtı.
Bir girişimci, fikrini test etmek için pazar araştırması yapmak yerine parti düzenliyor.
Kulağa saçma geliyor ama işe yarıyor.
Çünkü kazananlar, mükemmel planı yapanlar değil — hızla harekete geçenler.
Hedef Belirlemeyi Bırak, Deney Yap
Analiz felcinin bir başka nedeni de hedef koyma biçimimiz.
“Bir ayda şu kadar kazanacağım” gibi hedefler, genelde bizim tam kontrolümüzde değildir.
Böyle olunca, başarısızlık korkusu devreye girer.
Ve bu korku seni analiz ettirir, ama harekete geçirmez.
Bunun yerine küçük deneyler yap.
Yani “öğrenmek için yapmak.”
Burada başarısızlık diye bir şey yoktur; sadece veri, geri bildirim ve öğrenme vardır.
Basit bir formül yeter:
“Ben, [eylem], [süre] boyunca yapacağım.”
Benim deneyim şöyleydi:
Uzun süredir düzenli video üretemiyordum.
Hipotezim şuydu: “3 gün yoğun çalışma + 4 gün tam dinlenme” sistemi bana daha iyi gelebilir.
Denemeye karar verdim.
Sonuç: üretkenliğim arttı, tükenmişlik azaldı.
Basit bir deney, büyük fark yarattı.
Hayatı Deney Alanı Gibi Gör
Hedefe odaklanmak yerine sürece odaklandığında, “başarısızlık” kavramı anlamını yitirir.
Çünkü artık her sonuç bir veri haline gelir.
Ya kazanırsın, ya öğrenirsin. İkisi de ilerlemedir.
Mükemmel An Diye Bir Şey Yok
Beklemek, plan yapmak, mükemmel anı kovalamak… bunlar beynin seni kandırma yolları.
Gerçek ilerleme, bilmekle değil yapmakla başlar.
Zekân seni hızlı öğrenen biri yapabilir ama seni ileri taşıyan şey eylemdir.
O yüzden bugün bir şey yap. Küçük bir şey bile olsa.
Çünkü o küçük hareket, seni analizden kurtarıp gerçek hayata taşır.
Peki sen, bu hafta hangi küçük deneyi başlatacaksın?