Ekonomi gündemini takip edenlerin bildiği üzere, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) bu ay da politika faizini sabit tutma kararı aldı. Peki, bir süredir devam eden sıkı para politikasının devamı niteliğindeki bu karar bize ne anlatıyor? Size dilim döndüğünce, bu kararın perde arkasını ve gündelik hayatımıza yansımalarını anlatmak isterim.
Öncelikle şu soruyu sormalıyız: Faizler neden bu kadar yüksek ve neden düşürülemiyor? Cevap tek kelimede gizli: Güven. Hatırlarsanız, yakın geçmişte yaşanan siyasi belirsizlikler (Ekrem İmamoğlu’nun ve diğer belediye başkanlarının içeri atılması) ve kurumların bağımsızlığına dair oluşan soru işaretleri, ekonomi üzerinde derin bir sarsıntı yaratmıştı. Yerli ve yabancı yatırımcılar, paranın değerini koruyacağından emin olamadığı bir ortamda, güvenli liman olarak gördükleri dövize yöneldi. Bu durum, Türk Lirası üzerinde yoğun bir baskı oluşturdu ve kurda hepimizin tanık olduğu o sert yükselişleri tetikledi. İşte Merkez Bankası’nın bugün faizleri yüksek tutmak zorunda kalmasının temelinde, bozulan bu güven ortamını yeniden tesis etme ve Türk Lirası’nı cazip kılma çabası yatıyor. Unutmayalım ki adalet ve öngörülebilirliğin olmadığı bir zeminde, en parlak ekonomik programlar bile güvensizlik duvarına çarpıp etkisiz kalır.
Türk Lirasının cazip olduğunu nereden anlıyoruz? Son bir yılda en çok kazandıran para piyasası fonunun getirilerine bakalım.

Bu arada en kötüsüne de baktım son bir yılda %56 getirisi var. Diğer yatırım araçlarıyla kıyaslarsak para piyasası fonu ne durumda?
Bakın PPT fonu sadece altının gerisinde kalmış. Yani bakıldığı zaman Türk Lirası çok cazip. Parasını faizde tutanlar garanti para kazanıyor.

Peki, yüksek faiz politikasının gündelik hayattaki karşılığı ne?
Bunu en net “piyasanın kuruması” olarak ifade edebiliriz. Yüksek faiz, kredi maliyetlerini artırır ve hem bireylerin hem de şirketlerin borçlanmasını zorlaştırır. Piyasada dönen “nakit para” yani likidite azalır. Belki siz de çevrenizde fark ediyorsunuzdur; bir arkadaşım aylardır motosikletini, ben de arabamı satmaya çalışıyorum. Talep yok, çünkü insanların ya nakdi yok ya da bu kadar yüksek faizlerle kredi çekmek istemiyor. Bu durum, ikinci el piyasasından tekstil sektörüne kadar ekonominin tüm çarklarını yavaşlatıyor. Ancak altında yaşanan yükseliş nedeniyse ikinci el konut piyasasındaki satışları incelediğimde baya bir artış var sanki. Bir de yurt dışından konut alanların sayısı da epey artmış durumda. Uzmanları daha iyi bilir. Emlakçı arkadaş varsa tartışmalara katılabilir.
Şirketler içinse durum daha kritik. Unutulmamalıdır ki bir şirketi kâr edememek değil, nakit akışını yönetememek batırır. Çeklerin, senetlerin dönmediği, ödemelerin aksadığı bir ortamda, kâğıt üzerinde kârlı gözüken şirketler bile iflas riskiyle yüzleşebilir. Son dönemde artan konkordato haberleri de aslında bu nakit sıkışıklığının en somut göstergelerinden biri.
Peki, gelecek ne getirir? Ekonomi yönetimi şu an zor bir ikilemle karşı karşıya. Tıpkı “aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık” misali bir durum söz konusu:
Faizleri bu seviyede tutmaya devam ederse: Enflasyon ve kur bir miktar kontrol altında kalabilir, ancak piyasadaki durgunluk ve nakit sıkıntısı derinleşir.
Faizleri indirmeye başlarsa: Piyasaya bir miktar can suyu verilmiş olur, ancak bu sefer de dövize olan talebin artması ve kurun yeniden yükselme riski ortaya çıkar.
Kısacası, önümüzdeki dönemde atılacak adımlar, bu hassas dengeyi gözetmek zorunda. Siyasi istikrar ve hukuka olan güven yeniden tesis edilmeden, kalıcı bir ekonomik rahatlamadan bahsetmek maalesef oldukça güç.
Bugünün kurlarını buraya not almak istiyorum.
- 1 ABD Doları: 39,55 Türk Lirası
- 1 Euro: 45,55 Türk Lirası
- 1 Gram Altın (24 Ayar): 4.354,22 Türk Lirası
- Dolar Endeksi (DXY): 98,485
- Bitcoin = $104,662.82
Umarım bu kısa analiz, mevcut ekonomik tabloyu daha net bir şekilde anlamanıza yardımcı olmuştur. Eğer bir sorunuz veya bir fikriniz var ise tartışmalara katılabilirsiniz.