Tüm zamanlara damgasını vuran filmin adı The Green Mile yani Yeşil Yol filmidir. Gerek kadrosu gerekse konusu bakımından hafızalara kazınan film, unutulmazlar listesinin başında yer alıyor. 1999 yılında ABD’de çekilmiş bir dram filmidir. Yönetmeni ve senaristi Frank Darabont’tur. Stephen King’in aynı adlı romanından beyaz perdeye uyarlanmıştır. Başrollerini Tom Hanks, Michael Clarke Duncan ve David Morse paylaşmakta.
Filmin geçtiği yer bir hapishanedir. Şu an kullanılmayan Tennessee Eyalet Hapishanesi seçilmiştir. 1950’li yıllarda ABD’de yaşanmış gerçek bir hikayeden yola çıkarak Stephen King tarafından kaleme alınmış sonrasında da beyaz perdeye aktarılmıştır. Filmin içerisinde yer alan, infazların gerçekleştirildiği elektrikli sandalyeler, New York’taki Sing Sing hapishanesindeki gerçeklerinden yararlanılmıştır. Hikayenin başrol kahramanı siyahi bir kader mahkumudur. Oldukça iri ve ürkütücü bir görünümde olan John Coffey, iki küçük kızı tecavüz ederek öldürmek suçundan idama mahkum edilmiştir. Aslında bu ürkütücü görüntüsünün altında ince ve yumuşak kalpli bir adam yatmaktadır. Aynı zamanda Coffey, bazı doğaüstü güçlere de sahiptir. Bu, infaz odası baş gardiyanı Paul Edgecomb’un ürolojik bir hastalığını iyileştirmesi yoluyla ortaya çıkmaktadır. Coffey, Paul’un bu hastalığını içine çekiyor ve doğaüstü güçleri sayesinde ağzından çıkartarak iyileşmesini sağlıyor. Gardiyan Paul onun bu yetilerini görünce kendisi hakkındaki düşünceleri de değişmeye başlıyor. Çünkü ortaya koyduğu mucizeler vardır ve böyle birisi yaşamayı hakediyordur. Coffey’e mahkum demek aslında pek doğru olmaz çünkü 14 yaşındayken suçlandığı konu hakkında 60 yıl sonra masumiyeti ortaya çıkmıştır. ABD’deki ırkçılığın ve siyahi düşmanlığının hat safhada olduğu bir dönemde üzerine bırakılan bu suçun masumiyeti, tam 60 yıl sonra öğrenilebiliyor. Paul, John’un masum olduğunu bildiğinden onun idam kararı karşısında kahrolmaktadır. Ancak John bu zalim dünyada, insanların birbirine eziyet ettiği dünyada dışarıda olmak istemektedir. Bugüne değin hiç film izlemediğini ve son istek olarak bir film izlemek istediğini belirtiyor. Onun bu son isteği gerçekleştiriliyor ve infaz gerçekleştirildikten sonra Paul görevinden istifa ediyor.
Geç gelen adaletin, adalet olmadığını bu film bizlere sonuna kadar öğretiyor. İnsanların dili, ırkı, dini ne olursa olsun eşit haklara sahip olması gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor. Film bizlere, kötülerin ve kötülüklerin sadece parmaklıklar arkasında olmadığını öğretiyor. Yapılan adaletsizliğin insanların tüm yaşamlarına mal olduğunu ve geriye dönüşün imkansız olduğunu zihinlerimize işliyor. John karakteri bu dünyanın zulmünden mi kurtulmuştu yoksa yaşayamadığı kocaman bir hayat mı bırakmıştı arkasında bilinmez. Ancak film, insanın en derinlerine inen konusuyla ve kusursuz oyunculuklarıyla büyük bir alkışı hakediyor. Tüm film tarzları nevi şahsına münhasırdır elbette lakin Yeşil Yol, insanı insan yapan tüm özellikleri iliklerinize kadar hissettiriyor. Ruh ve kalp insana bahşedilen en harika yapıdır. İşte bu film bu harikalığı gözler önüne seriyor.